Britanya demokrasisi bu hafta bir büyük darbe daha yedi. Guardian gazetesinin, medyaya karşı davalar açmakla ünlü bir hukuk firmasını ilgilendiren bir meclis görüşmesine ilişkin haberleri yayınlamasına izin verilmedi. Mesele aslolarak bundan daha derin. Gazetenin haberi yayınlamasının neden yasak olduğunu açıklaması da yasaklandı. Kimin neyi neden yasakladığını yayınlamak da yasak. Guardian belki de kapağında kocaman bir soru işareti ile çıksaydı daha iyi olurdu.
17. yüzyıldan bu yana geçerli olan ifade özgürlüğü biraz daha kısıtlanmış oldu. Son yıllarda bunun pek çok örneğini gördük. Hatırlarsanız bu yılın başında kabine Irak işgaline dair görüşme kayıtlarının açıklanmasını da veto etmişti.
Bugün saklanan şeylerin bir noktada mutlaka ortalığa saçılıveriyor. Kraliyet ailesinin özel hayatına dair haber yapmanın yasak olduğu günlerde dahi tahtın varisinin aşk maceraları en fazla bir kaç ay gizli tutulabilmişti. Tam belki mecliste blog falan tutan genç ruhlu bir takım aykırı vekiller vardır ve onlar savaş alanından, en gizli bilgileri aktarmayı başarırlar bütün zorlamalara ve baskılara karşı koyarak diye düşünürken kısmen açıldı pandoranın kutusu.
İnternette mesele ortaya çıkıverdi ve ardından bu yayın yasağını koyduranlar geri çekildi. Trafigura adlı bir şirket adına Carter-Ruck avukatlık bürosu bu kararı aldırmışlar. Çünkü bu “çok saygın” şirket Fildişi Sahili’ne zehirli atık atmakla suçlanırmış. Konuyu mecliste gündeme getiren bir gazeteci milletvekili ve yanıtlaması gereken de adalet bakanı. Adalet bakanına asıl şirketleri koruma amaçlı bu tarz yayın yasağı koyma kararlarının mahkemelerde neden ve nasıl bu kadar kolay alınabildiğini sormak lazım.
Parlamentonun kendi ifade özgürlüğünü korumak adına da bu yasaklara karşı çıkması ve bunların çıkarılmasına izin veren yasaları gözden geçirmesi gerekli. Çünkü bunun bir adım ötesi bu tarz soruların mecliste dahi sorulmasını yasaklamak olacak.
Karşı koymak deyince tabii bu haftanın büyük meclis direnişini unutmamak lazım. Vekiller Pazartesi günü yaz tatilinden döndüler ve masalarında meclis idaresinden mektupla buldular. Son beş yılda meclis kasasından aldıkları gereksiz ve adil olmayan harcırah ve giderleri geri ödemeleri isteniyor bu yazdan hoşgeldiniz mektuplarında. Yaz başındaki büyük meclis yolsuzluğu depreminden sonra kimsenin itiraz etmeyeceği bekleniyordu. Beklenen olmadı. Vekilleri kışkırtan paranın tatlı yüzü olsa gerek.
Kardeşine ev temizliği için meclis hesabından 12 bin sterlin ödeyen başbakan Brown’ın mektubunda bu parayı derhal geri ödemesi istendi. Brown bu sefer çok gevelemeden ödeyeceğini ve tüm milletvekillerinin de ödemesi gerektiğini söyledi ama yine de ifadesini biraz muğlak bırakarak. Herhalde İşçi Partisi ve kabine içinde yeni kırılmalardan korkuyor.
Başta muhafazakar milletvekilleri olmak üzere alttan alta bir yaman dayanışma hali başladı ilk günden. Aralarında para toplayıp avukat tutmayı önerenler bile çıktı! Ama bütün bu meclis incelemesinin sadece bahçe ve temizlik harcamalarına odaklandığını hatırlamak gerek. Çünkü bu meclisteki ahlaksızlığın sadece küçük bir kısmı. Liberal Demokrat Clegg incelemenin kapsamını genişletin çağrısında bulundu kimseden yanıt çıkmadı. Bir gün sonra basında bir muhafazakar vekilin kendi şirketine meclis hesabından 105 bin Sterlin ödeme yaptığı ortaya çıktı. Ertesi gün de saygın ve seçkin vekil kardeş istifa ettirildi. Yani iş 250 milletvekilinin geri ödeyeceği üç beş kuruşla bitmemeli. Uyuyan vatandaşın her bir vekili onbinlerce Sterlini cebine koyup Westminister’ı aşmış.
Aslında Guardian’a koyulan yayın yasağı gibi bir kanun hükmünde kararname çıkarsalar ve vekillerin harcamaları hakkında yayınları durdursalar ya da başka bazı akıllı ulusların vekilleri gibi herşey örtülü ödenekle örtülse hepsi rahat edecekler.
Kendilerine koca bir yuh diyoruz. Az daha ileri gidip ayakkabı da atılabilir ama malum avam kamarasına avamlar rahatça giremiyor bu günlerde. Güvenlikten komaya girebilirsiniz parlamentonun yanına yaklaşınca. Tiksindirici bir güvenlik halidir sarmış her tarafı. Aklıma 12 Eylül sonrasının klişe uyarısı geliyor: “12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?” Evet 12 Eylül öncesine, 11 Eylül öncesine, 7 Temmuz öncesine ve daha bir nice tarihin öncesine dönmeyi çok istiyorum.
İyi pazarlar ve bol şanslar.
17. yüzyıldan bu yana geçerli olan ifade özgürlüğü biraz daha kısıtlanmış oldu. Son yıllarda bunun pek çok örneğini gördük. Hatırlarsanız bu yılın başında kabine Irak işgaline dair görüşme kayıtlarının açıklanmasını da veto etmişti.
Bugün saklanan şeylerin bir noktada mutlaka ortalığa saçılıveriyor. Kraliyet ailesinin özel hayatına dair haber yapmanın yasak olduğu günlerde dahi tahtın varisinin aşk maceraları en fazla bir kaç ay gizli tutulabilmişti. Tam belki mecliste blog falan tutan genç ruhlu bir takım aykırı vekiller vardır ve onlar savaş alanından, en gizli bilgileri aktarmayı başarırlar bütün zorlamalara ve baskılara karşı koyarak diye düşünürken kısmen açıldı pandoranın kutusu.
İnternette mesele ortaya çıkıverdi ve ardından bu yayın yasağını koyduranlar geri çekildi. Trafigura adlı bir şirket adına Carter-Ruck avukatlık bürosu bu kararı aldırmışlar. Çünkü bu “çok saygın” şirket Fildişi Sahili’ne zehirli atık atmakla suçlanırmış. Konuyu mecliste gündeme getiren bir gazeteci milletvekili ve yanıtlaması gereken de adalet bakanı. Adalet bakanına asıl şirketleri koruma amaçlı bu tarz yayın yasağı koyma kararlarının mahkemelerde neden ve nasıl bu kadar kolay alınabildiğini sormak lazım.
Parlamentonun kendi ifade özgürlüğünü korumak adına da bu yasaklara karşı çıkması ve bunların çıkarılmasına izin veren yasaları gözden geçirmesi gerekli. Çünkü bunun bir adım ötesi bu tarz soruların mecliste dahi sorulmasını yasaklamak olacak.
Karşı koymak deyince tabii bu haftanın büyük meclis direnişini unutmamak lazım. Vekiller Pazartesi günü yaz tatilinden döndüler ve masalarında meclis idaresinden mektupla buldular. Son beş yılda meclis kasasından aldıkları gereksiz ve adil olmayan harcırah ve giderleri geri ödemeleri isteniyor bu yazdan hoşgeldiniz mektuplarında. Yaz başındaki büyük meclis yolsuzluğu depreminden sonra kimsenin itiraz etmeyeceği bekleniyordu. Beklenen olmadı. Vekilleri kışkırtan paranın tatlı yüzü olsa gerek.
Kardeşine ev temizliği için meclis hesabından 12 bin sterlin ödeyen başbakan Brown’ın mektubunda bu parayı derhal geri ödemesi istendi. Brown bu sefer çok gevelemeden ödeyeceğini ve tüm milletvekillerinin de ödemesi gerektiğini söyledi ama yine de ifadesini biraz muğlak bırakarak. Herhalde İşçi Partisi ve kabine içinde yeni kırılmalardan korkuyor.
Başta muhafazakar milletvekilleri olmak üzere alttan alta bir yaman dayanışma hali başladı ilk günden. Aralarında para toplayıp avukat tutmayı önerenler bile çıktı! Ama bütün bu meclis incelemesinin sadece bahçe ve temizlik harcamalarına odaklandığını hatırlamak gerek. Çünkü bu meclisteki ahlaksızlığın sadece küçük bir kısmı. Liberal Demokrat Clegg incelemenin kapsamını genişletin çağrısında bulundu kimseden yanıt çıkmadı. Bir gün sonra basında bir muhafazakar vekilin kendi şirketine meclis hesabından 105 bin Sterlin ödeme yaptığı ortaya çıktı. Ertesi gün de saygın ve seçkin vekil kardeş istifa ettirildi. Yani iş 250 milletvekilinin geri ödeyeceği üç beş kuruşla bitmemeli. Uyuyan vatandaşın her bir vekili onbinlerce Sterlini cebine koyup Westminister’ı aşmış.
Aslında Guardian’a koyulan yayın yasağı gibi bir kanun hükmünde kararname çıkarsalar ve vekillerin harcamaları hakkında yayınları durdursalar ya da başka bazı akıllı ulusların vekilleri gibi herşey örtülü ödenekle örtülse hepsi rahat edecekler.
Kendilerine koca bir yuh diyoruz. Az daha ileri gidip ayakkabı da atılabilir ama malum avam kamarasına avamlar rahatça giremiyor bu günlerde. Güvenlikten komaya girebilirsiniz parlamentonun yanına yaklaşınca. Tiksindirici bir güvenlik halidir sarmış her tarafı. Aklıma 12 Eylül sonrasının klişe uyarısı geliyor: “12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?” Evet 12 Eylül öncesine, 11 Eylül öncesine, 7 Temmuz öncesine ve daha bir nice tarihin öncesine dönmeyi çok istiyorum.
İyi pazarlar ve bol şanslar.
* This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/basin-ozgurlugu-12114.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.
[contact-form][contact-field label=’Name’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’Email’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Website’ type=’url’/][contact-field label=’Comment’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form]