Yurtiçindeki çocuk bayramından yurtdışına döndüğümde bizim memlekette ne bayram vardı ne de bahar. Maliye işlerinden pek anlamam ancak bu hafta açıklanan kriz bütçesi İngiltere’nin bir süre daha İskoç Gordon tarafından yönetileceğini gösteriyor. Belki de İngiltere’nin işçi bayramı bundan ibarettir. Beklendiği üzere Alistair Darling tarafından açıklanan bütçe ülke tarihinin en büyük borçlanma oranını ve bütçe açığını öngörerek rekor kırdı. Ve parlak oğlan Cameron’un hâlâ söyleyecek ikna edici bir şeyi yok.
Irak savaşı, iç güvenlik sorunları, göçün ‘önlenemez’ yükselişi, dürüst ve şeffaf olamama, tasfiyeler, 12 yıldır iktidarda olmanın dayanılmaz hafifliği, Gordon Brown’ın en sıkıcı başbakanlar liginde başa güreşmesi … Bunların hepsi İşçi Partisi’nin gitme vaktinin geldiğini gösteriyordu. Geçen yıla kadar kime sorsanız bu iş bitti. Genç lider, modern, sportif aktif David Cameron’la Muhafazakârların iktidara geleceğini söylerdi.
Bugünlerde ise beklenmediğini çok da söyleyemeyeceğimiz kriz İşçi Partisi lehine fırsata çevrilmiş görünüyor. Brown’ın ekonomi yönetimindeki tecrübesi, uluslararası kriz yönetimindeki liderlik şovları hep İşçi Partisi’nin işine yaradı.
Darling’in bavulundan çıkanların savunulacak yanı yoktu; o da savunmadı zaten. Sadece krizin başka ülkelerde daha ağır olduğunu anlattı. Yani başkalarının acısından yoksulluğundan keyif alıp teselli bulacağız. Almanya’nın ihracatı yüzde 21, Japonya’nın yüzde 45 azalırken Britanya’nınki sadece yüzde 14 azalmış. Ne büyük rahatlama. Ama önümüzdeki 20 yılda dünya ekonomisi büyürse bizim ekonomi de büyüyecekmiş ve dünya lideri olacakmışız. Velevki inandık. Ancak muhalefet İşçi Partisi’nin omurgasızlığına sahip olmasa gerek ki kolayca kabuk değiştirip başka bir şey olamıyor. Dolayısıyla aynı eski plağı çalıyor; vergileri düşürücez, zenginleri rahatlatacağız demekten öteye geçemiyorlar.
Bütçeye bakarsanız neredeyse sosyalizm gelmiş; en azından nüfusun bir kısmına. Sigara, alkollü içecekler her yerde olduğu gibi ilk vurgunu yiyen kalemler. Geliri 100 bin Sterlin’i geçenlerin de vergi oranı yüzde 45’ten 50’ye çıkacak.
Radyoda muhafazakâr lider David Cameron ile bir röportaj dinledim. Röportajı yapan gazeteci bütçeyle ilgili Cameron’ın ne yapacağını soruyor. Cameron “kamu harcamalarını azaltacağız” diyor. Muhabir sıkıştırıyor “nasıl yapacaksınız?” Yanıt “harcamayarak”. Herhalde halkla ilişkiler ekibi daha fazla birşey söylememesini istemiş Cameron’dan. Çünkü biraz açıklamaya kalksa diyecek ki “ulusal sağlık sistemine yatırım yapmayacağız”, “yüksek gelir grubunun vergilerini düşüreceğiz”, “işletme vergilerini düşüreceğiz”.
Muhalefet partisinin eli kolu bağlı kalmış durumda. Cameron’ın tek söyleyebildiği yüzde 50 vergi oranını düşürecekleri. Ama bu yüzde 50 oranının geliri 150 bin Sterlin’in üzerinde olanlara uygulandığını açıklayamıyor. O da farkında nüfusun yüzde 1’inden azını oluşturan bu bol gelirli grubun oylarıyla seçilmesi mümkün değil. Bu da her ne kadar ekonomi kötü de gitse geniş ve yoksul halk kesimleri, çok büyük hatalar yapılmadıkça, İşçi Partisi’ni tercih etmeye devam edeceklerdir. Sonuçta Darling’in konuşması düşük gelirlilere yönelik bir dizi yardım sözü vermiş durumda. Krizden önce de sonra da ve her daim kriz de olan kesim için Brown’a bir ders verme ihtiyacı olsa da şimdilik öyle ciddi bir sol muhalefetten eser yok. Belki Muhafazakâr parti, Tony Blair’in ‘yeni İşçi Partisi’ gibi bir manevra ile kabuk değiştirirse şansları olabilir. Yoksa zenginlerin vergilerini azaltacağım diyerek işsizliğin hızla arttığı bu kriz ortamında başarı şansları yok.
Bu arada İngiltere’de mali yılın niçin Nisan’da başladığına dair de kısa bir not:
Eski takvime göre 25 Mart’ta başlayan yıldan Gregoryen takvime geçildiğinde 11 günlük vergi ve kira gelirlerini kaybetmek istemeyen toprak sahipleri için 6 Nisan mali yıl başlangıcı olarak belirlenmiş ve pratik yararlarından dolayı da öylece kalmış.
Son söz sorusu: Acaba büyüme hedeflemeyen bütçeler planlanamaz mı?
Irak savaşı, iç güvenlik sorunları, göçün ‘önlenemez’ yükselişi, dürüst ve şeffaf olamama, tasfiyeler, 12 yıldır iktidarda olmanın dayanılmaz hafifliği, Gordon Brown’ın en sıkıcı başbakanlar liginde başa güreşmesi … Bunların hepsi İşçi Partisi’nin gitme vaktinin geldiğini gösteriyordu. Geçen yıla kadar kime sorsanız bu iş bitti. Genç lider, modern, sportif aktif David Cameron’la Muhafazakârların iktidara geleceğini söylerdi.
Bugünlerde ise beklenmediğini çok da söyleyemeyeceğimiz kriz İşçi Partisi lehine fırsata çevrilmiş görünüyor. Brown’ın ekonomi yönetimindeki tecrübesi, uluslararası kriz yönetimindeki liderlik şovları hep İşçi Partisi’nin işine yaradı.
Darling’in bavulundan çıkanların savunulacak yanı yoktu; o da savunmadı zaten. Sadece krizin başka ülkelerde daha ağır olduğunu anlattı. Yani başkalarının acısından yoksulluğundan keyif alıp teselli bulacağız. Almanya’nın ihracatı yüzde 21, Japonya’nın yüzde 45 azalırken Britanya’nınki sadece yüzde 14 azalmış. Ne büyük rahatlama. Ama önümüzdeki 20 yılda dünya ekonomisi büyürse bizim ekonomi de büyüyecekmiş ve dünya lideri olacakmışız. Velevki inandık. Ancak muhalefet İşçi Partisi’nin omurgasızlığına sahip olmasa gerek ki kolayca kabuk değiştirip başka bir şey olamıyor. Dolayısıyla aynı eski plağı çalıyor; vergileri düşürücez, zenginleri rahatlatacağız demekten öteye geçemiyorlar.
Bütçeye bakarsanız neredeyse sosyalizm gelmiş; en azından nüfusun bir kısmına. Sigara, alkollü içecekler her yerde olduğu gibi ilk vurgunu yiyen kalemler. Geliri 100 bin Sterlin’i geçenlerin de vergi oranı yüzde 45’ten 50’ye çıkacak.
Radyoda muhafazakâr lider David Cameron ile bir röportaj dinledim. Röportajı yapan gazeteci bütçeyle ilgili Cameron’ın ne yapacağını soruyor. Cameron “kamu harcamalarını azaltacağız” diyor. Muhabir sıkıştırıyor “nasıl yapacaksınız?” Yanıt “harcamayarak”. Herhalde halkla ilişkiler ekibi daha fazla birşey söylememesini istemiş Cameron’dan. Çünkü biraz açıklamaya kalksa diyecek ki “ulusal sağlık sistemine yatırım yapmayacağız”, “yüksek gelir grubunun vergilerini düşüreceğiz”, “işletme vergilerini düşüreceğiz”.
Muhalefet partisinin eli kolu bağlı kalmış durumda. Cameron’ın tek söyleyebildiği yüzde 50 vergi oranını düşürecekleri. Ama bu yüzde 50 oranının geliri 150 bin Sterlin’in üzerinde olanlara uygulandığını açıklayamıyor. O da farkında nüfusun yüzde 1’inden azını oluşturan bu bol gelirli grubun oylarıyla seçilmesi mümkün değil. Bu da her ne kadar ekonomi kötü de gitse geniş ve yoksul halk kesimleri, çok büyük hatalar yapılmadıkça, İşçi Partisi’ni tercih etmeye devam edeceklerdir. Sonuçta Darling’in konuşması düşük gelirlilere yönelik bir dizi yardım sözü vermiş durumda. Krizden önce de sonra da ve her daim kriz de olan kesim için Brown’a bir ders verme ihtiyacı olsa da şimdilik öyle ciddi bir sol muhalefetten eser yok. Belki Muhafazakâr parti, Tony Blair’in ‘yeni İşçi Partisi’ gibi bir manevra ile kabuk değiştirirse şansları olabilir. Yoksa zenginlerin vergilerini azaltacağım diyerek işsizliğin hızla arttığı bu kriz ortamında başarı şansları yok.
Bu arada İngiltere’de mali yılın niçin Nisan’da başladığına dair de kısa bir not:
Eski takvime göre 25 Mart’ta başlayan yıldan Gregoryen takvime geçildiğinde 11 günlük vergi ve kira gelirlerini kaybetmek istemeyen toprak sahipleri için 6 Nisan mali yıl başlangıcı olarak belirlenmiş ve pratik yararlarından dolayı da öylece kalmış.
Son söz sorusu: Acaba büyüme hedeflemeyen bütçeler planlanamaz mı?
* This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/butce-ve-isci-partisi-bayrami-12090.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.
[contact-form][contact-field label=’Name’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’Email’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Website’ type=’url’/][contact-field label=’Comment’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form]