Londra Yazıları – İbrahim Sirkeci
Siyaset de basın da maalesef kirli bir dil ile malul. Özel ilgi alanı olduğu için göç ve göçmenlerle ilgili kısmı daha çok dikkatimi çekiyor. Bu kirli dil dikkat çekici olanı seçip onun üzerine kuruluyor. Pazarlama ilkeleri itibariyle de ne kadar tartışmalı ve tahrik edici olursa o kadar çok satıyor. Bilimsel araştırmaları kutsallaştırdığımdan değil ama biz araştırmacılar da tam tersine bundan uzak durmaya çalışıyoruz ve ‘objektif’ diye bir şeyden bahsedebilirsek onu ifade etmeye çalışıyoruz ve aşırı olanın genellenmesinden uzak durmaya çalışıyoruz.
Çok basit bazı gerçekler var. Örneğin insanlar, genel olarak, olumsuz deneyimleri daha fazla insanla paylaşıyorlar. Pazarlama hocası bir arkadaşım sosyal medyada olumsuz paylaşımların daha çok ilgi çektiğine vurgu yapıyor. Örneğin gülen bir fotoğrafınız yerine çirkin yüz ifadesi olan birini paylaşırsanız daha çok ‘beğeni’ topluyorsunuz.
Göç meselesi de böyle. Göçmenler İngiltere’ye geliyor, namusuyla çalışıyor, vergilerini ödüyor, suça karışmıyor, topluma ve kurallara saygı gösteriyor, İngilizce öğreniyor ve adapte olmaya çalışıyor ve benzeri şeyleri yazarsanız önce editörünüz olmak üzere kimse size okumuyor. Çünkü bunlar, İngiltere’deki yedi buçuk milyondan fazla göçmenin ekseriyetinin yaptığı şeyler ve yaşadığı durum.
İlgi çeken ise falanca bulvar gazetesinin defalarca manşet yaptığı ‘Sığınmacıya 10 odalı malikane’ haberi. Ya da ‘sığınmacı tecavüz etti’. Malikane haberi yalan tecavüz haberi istisna. Ama ikisi de eşit derecede tahrik edici ve biricik. Dolayısıyla piyasa değeri daha yüksek.
Basındaki bu tavır tabii ki genel söylemi ve tartışma ortamına zarar veriyor ve göçmen karşıtı nefret suçlarının artışına katkı sağlıyor.
Bundan belki daha tehlikelisi ve basındaki durumla yakından ilişkili olan ise anaakım siyasetçilerin dilinde de aynı eğilimin görülmesi. Bir anlamda basın gibi kısa vadeli prim yapma hedefi olan siyasetçi için de bu tarz kazançlar önemli. Çünkü bunun dışındaki her şey çok daha zahmetli ve zor.
Son iki yılda genel ve yerel seçimler ve son olarak AB referandumunda bu dil hakim oldu. Göçmenlerin büyük çoğunluğu yukarıda bahsettiğim gibi ‘işinde gücünde namazında niyazında’ mülayim insanlar iken, David Cameron, zamanın başbakanı konuşmalarında ısrarla göç, göçmenler meselesini ‘yasadışı’ göçmenler üzerinden tartıştı.
Bu muhafazakâr siyasetin ortak temalarından suç, nizam vs ile uyumlu bir tavır. Ancak göçmenler arasında çok küçük bir azınlıktan bahsediyoruz. Yasadışı göçmen dediğiniz kişiler tipik olarak yasal olarak ülkeye giriş yapmış ve vize veya izin süresini şu veya bu şekilde aşmış kimseler. Bunların da çok önemli bir kısmı süreyi aşmalarına rağmen kısa bir süre sonra ülkeyi gönüllü olarak terkediyorlar. Yaklaşık 15 bin kadar kişi de sınır dışı ediliyor. Yani ortada milyonlarla ifade edilecek bir durum yok. Toplam göçmen nüfusunun yüzde yarım kadarı!
Ama başbakan kasti olarak buna vurgu yapıyor. Bununla zaten olmayan bir düşmanı hedef almış oluyor ve zaten olmadığı için de daha sonra evet başardık yok ettik demesi kolay olacak belki de.
Cameron’un seçim zaferi sonrasında yaptığı bir konuşmaya bakarsak bu çok net ortaya çıkıyor. Cameron öncelikle kısa konuşmanın çoğunda ‘göçü kontrol etmekten’ bahsediyor. İlk 15 cümlenin 5’i bundan bahsediyor. Sonra 30’dan fazla kez ‘yasadışı’ göçmenleren bahsediyor. Böylelikle ender rastlanan bir durum sanki genelmiş gibi görünüyor.
Burada da durmayan Cameron, bu ‘yasadışı’ göçmenlerden halkını koruyacağının sözünü veriyor ve ‘yasadışı’ göçü suç sayacağız, suç yapacağız gibi bir şey diyor zaten suç olan bir şeyden bahsederken.
Bu ve benzeri kasti sorunlu dil Avrupa siyasetinde de çok yaygın. Sorun bu dilin yabancı düşmanlığını körüklemesi. Ne olduğu pek bilinmeyen ‘sıradan’ vatandaş ve kadrolu ırkçı için bu dil vur emri gibi bir şey. Çünkü aniden etrafta gördükleri herkes, her göçmen ya da göçmene benzer kişi ‘yasadışı’ göçmen ve suçlu oluveriyor.
Bu dilden kurtulmak mümkün mü bilmiyorum ama dürüst ve iyi niyetli bilim insanları ve gazeteciler olarak daha fazla gerçek ve daha fazla doğruyu paylaştıkça bunu bir nebze azaltabiliriz diye umuyorum.
İyi haftalar ve bol şanslar.
* This article was first published in BirGün: http://www.birgun.net/haber-detay/gocmenlerden-bahsederken-130114.html on 3 October 2016.
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.