İngiliz resmi istatistik dairesi hafta ortasında son mutluluk indeksini açıkladı. Resmi olarak hepimiz mutluymuşuz. Yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 75’i hayatından memnun ve mutluymuş. En mutlu olanlar ise 16-19 yaş arası ve 65-74 yaş arası olanlar. Burada bir süpriz yok sanırım 16-19 yaşındakiler büyük ihtimal henüz durumun farkında değiller ve ayarsız içmekten mütevellit memnunlar. 65-74 yaş arası olanlar sanıyorum emeklilik yaşı yüze çıkarılmadan emekli olmuş olduklarına şükretmekteler. Hiç çalışmayanlar ve halen çalışanlar neredeyse eşit düzeyde mutlular. İlkini anlamak kolay. Evli olanlar ve kalabalık aileler de daha mutluymuş.
Muhafazakar iktidarın işi kişisel mutluluk meselesine bağlaması takdire şayan filozofik bir tavır. Yine de insan bu işte bir bit yeniği var diye düşünmeden edemiyor. Resmi mutluluk araştırması sonuçlarının açıklandığı gün Britanya 1979’dan bu yana en büyük grevi yaşadı. Kaldı ki sıklıkla grev yapan ulaşım işçileri sendikaları greve katılmadı bile. Sendikalar ve bakanlar karşılıklı çoktuk azdık yarışına girdiler.
Mutluluk araştırması mı hükümetin hain planlarımı önce geldi emin değilim ancak bu ikisi arasında bir ilişki olduğu kesin. Hükümetin emeklilik reformu kamu çalışanlarının daha çok emeklilik primi ödemesini ve daha geç emekli olmasını istiyor. Bu arada oyunun kurallarını da uzatmalara girmek üzereyken değiştirmek istiyor. Örnegin emeklilik maaşı emekli olmadan önceki son maaş değil tüm çalışma hayatının ortalama maaşı esas alınarak hesaplanacak. Temel gerekçe ise insanların eskiye göre daha çok yaşıyor olması! Erken ölme sözü verenler acaba yırtabilir mi?
Bu memleketin aşırı mutlu insanları sanırım o kadar da mutlu değiller. Belki de araştırma mesai saatleri içinde yapıldığı için çalışanlara ulaşılamamıştır. Kaç milyon kamu çalışanının greve katıldığını muhtemelen bilemeyeceğiz ancak kesin olan şu: öğretmenler grevdeydi ve İngiltere’de okulların yüzde 60’tan fazlası ve İskoçya da yüzde 95’ten fazlası kapandı. Bunun dışında ülke genelinde küçüklü büyüklü yüzlerce miting yapıldı. Televizyon ve gazetelerin çok sevdiği ‘sokaktaki adama soralım’ görüntülerine göre insanların bir kısmı desteklerken diğerleri grevi yanlış buldu. Bunu da hep ilginç bulurum sanki durum hep 1-1.
‘Sokaktaki insan’ ne der tabii ki önemli ancak İşçi Partisi lideri Ed Miliband’ın ısrarla grevleri desteklemekten kaçınması tuhaf. Tuhaf olduğu kadar belki de iyi. Tuhaflığı Ed Miliband’ın lider seçilmesinde en büyük payın sendika delegelerine ait olması. İyi olan ise bu absürd durumdan belki ciddi bir parti içi ya da parti dışı işçi muhalefeti ortaya çıkabilecek olması. Sonuçta bir ülkeye 3 muhafazakar parti fazla olmaya başladı.
1979’dan bu yana görülen en büyük grev olması Cameron etkisinin Thatcher kadar can yakıcı olduğunun işareti. Koalisyon hükümeti kurulduğundan bu yana seçim vaatlerini tutmadı. Koalisyon olduğu için vaat tutamamak rahat da oldu. Özellikle Liberal Demokratlar bu konuda ağır eleştiri alıyorlar. Sonuçta onlar ‘light işçi partisi’ izlenimi vermişlerdi. Hükümete girince iktidar ayarttı ve sanırım bir de Nick Clegg zengin klübünden eski arkadaşlarıyla buluşunca rahatladı. Koalisyonu dağıtıp bir süpriz yapmazlarsa Liberallerin bir daha kendilerine gelmesi mümkün görünmüyor.
Greve giden mutsuz azınlık için bir önemli mesele İşçi Partisi hükümeti gibi şimdiki muhafazakar hükümetin de çalışan ve vergi veren çoğunluk zararına bankaları ve büyük işletmeleri koruma yoluna gitmesi. Son dört yılda, kriz boyunca ‘kurtarılan’ bankalar şimdi yeniden yok pahasına özelleştiriliyor. Bunun son örneği Northern Rock’ın Virgin grubuna kurtarma bedelinin dahi çok altında satılmasıydı. Hükümetin kriz politikası çalışanların ödediği vergileri doğrudan veya dolaylı olarak artırmaya dayanıyor. Emeklilik yaşını 67’ye çıkarıp, maaşları dondurup ya da düşürüp istihdamla doğrudan ilgilenmemek bu politikanın sonuçları.
Özel fonlardan yüksek faizle alınmaya devam edilen borçlar, fahiş fiyatlara verilmiş ihaleler sadece buz dağının görünen ucu. Bütün bunların yanında eğer mutlu mutlu ölmezse emekliler hükümet önümüzdeki on yılda 14 milyar sterlin tasarruf yapacak. Mutluluk araştırması ile eş zamanlı duyurulanbri başka araştırma da ülke nüfusunun yüzde 25 kadarının yakıt yoksulluğu sınırının altına düştüğünü gösteriyordu. Yakıt yoksulluğu en çok yaşlıları vuruyor ve bu yüzden kışları ölümler artıyor. Mutluluktan öldü deyip geçilebilir mi bilemiyorum.
Bu mutluluk tablosu mutlu grevlerle devam ederse sonuçta cidden mutlu bir şeyler görebiliriz belki. Önce koalisyondan başlanabilir mesela.
Muhafazakar iktidarın işi kişisel mutluluk meselesine bağlaması takdire şayan filozofik bir tavır. Yine de insan bu işte bir bit yeniği var diye düşünmeden edemiyor. Resmi mutluluk araştırması sonuçlarının açıklandığı gün Britanya 1979’dan bu yana en büyük grevi yaşadı. Kaldı ki sıklıkla grev yapan ulaşım işçileri sendikaları greve katılmadı bile. Sendikalar ve bakanlar karşılıklı çoktuk azdık yarışına girdiler.
Mutluluk araştırması mı hükümetin hain planlarımı önce geldi emin değilim ancak bu ikisi arasında bir ilişki olduğu kesin. Hükümetin emeklilik reformu kamu çalışanlarının daha çok emeklilik primi ödemesini ve daha geç emekli olmasını istiyor. Bu arada oyunun kurallarını da uzatmalara girmek üzereyken değiştirmek istiyor. Örnegin emeklilik maaşı emekli olmadan önceki son maaş değil tüm çalışma hayatının ortalama maaşı esas alınarak hesaplanacak. Temel gerekçe ise insanların eskiye göre daha çok yaşıyor olması! Erken ölme sözü verenler acaba yırtabilir mi?
Bu memleketin aşırı mutlu insanları sanırım o kadar da mutlu değiller. Belki de araştırma mesai saatleri içinde yapıldığı için çalışanlara ulaşılamamıştır. Kaç milyon kamu çalışanının greve katıldığını muhtemelen bilemeyeceğiz ancak kesin olan şu: öğretmenler grevdeydi ve İngiltere’de okulların yüzde 60’tan fazlası ve İskoçya da yüzde 95’ten fazlası kapandı. Bunun dışında ülke genelinde küçüklü büyüklü yüzlerce miting yapıldı. Televizyon ve gazetelerin çok sevdiği ‘sokaktaki adama soralım’ görüntülerine göre insanların bir kısmı desteklerken diğerleri grevi yanlış buldu. Bunu da hep ilginç bulurum sanki durum hep 1-1.
‘Sokaktaki insan’ ne der tabii ki önemli ancak İşçi Partisi lideri Ed Miliband’ın ısrarla grevleri desteklemekten kaçınması tuhaf. Tuhaf olduğu kadar belki de iyi. Tuhaflığı Ed Miliband’ın lider seçilmesinde en büyük payın sendika delegelerine ait olması. İyi olan ise bu absürd durumdan belki ciddi bir parti içi ya da parti dışı işçi muhalefeti ortaya çıkabilecek olması. Sonuçta bir ülkeye 3 muhafazakar parti fazla olmaya başladı.
1979’dan bu yana görülen en büyük grev olması Cameron etkisinin Thatcher kadar can yakıcı olduğunun işareti. Koalisyon hükümeti kurulduğundan bu yana seçim vaatlerini tutmadı. Koalisyon olduğu için vaat tutamamak rahat da oldu. Özellikle Liberal Demokratlar bu konuda ağır eleştiri alıyorlar. Sonuçta onlar ‘light işçi partisi’ izlenimi vermişlerdi. Hükümete girince iktidar ayarttı ve sanırım bir de Nick Clegg zengin klübünden eski arkadaşlarıyla buluşunca rahatladı. Koalisyonu dağıtıp bir süpriz yapmazlarsa Liberallerin bir daha kendilerine gelmesi mümkün görünmüyor.
Greve giden mutsuz azınlık için bir önemli mesele İşçi Partisi hükümeti gibi şimdiki muhafazakar hükümetin de çalışan ve vergi veren çoğunluk zararına bankaları ve büyük işletmeleri koruma yoluna gitmesi. Son dört yılda, kriz boyunca ‘kurtarılan’ bankalar şimdi yeniden yok pahasına özelleştiriliyor. Bunun son örneği Northern Rock’ın Virgin grubuna kurtarma bedelinin dahi çok altında satılmasıydı. Hükümetin kriz politikası çalışanların ödediği vergileri doğrudan veya dolaylı olarak artırmaya dayanıyor. Emeklilik yaşını 67’ye çıkarıp, maaşları dondurup ya da düşürüp istihdamla doğrudan ilgilenmemek bu politikanın sonuçları.
Özel fonlardan yüksek faizle alınmaya devam edilen borçlar, fahiş fiyatlara verilmiş ihaleler sadece buz dağının görünen ucu. Bütün bunların yanında eğer mutlu mutlu ölmezse emekliler hükümet önümüzdeki on yılda 14 milyar sterlin tasarruf yapacak. Mutluluk araştırması ile eş zamanlı duyurulanbri başka araştırma da ülke nüfusunun yüzde 25 kadarının yakıt yoksulluğu sınırının altına düştüğünü gösteriyordu. Yakıt yoksulluğu en çok yaşlıları vuruyor ve bu yüzden kışları ölümler artıyor. Mutluluktan öldü deyip geçilebilir mi bilemiyorum.
Bu mutluluk tablosu mutlu grevlerle devam ederse sonuçta cidden mutlu bir şeyler görebiliriz belki. Önce koalisyondan başlanabilir mesela.
* This article was first published in BirGun:http://www.birgun.net/haber-detay/mutluyum-mutlusun-mutlu-o-zaman-haydi-greve-12156.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.
[contact-form][contact-field label=’Name’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’Email’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Website’ type=’url’/][contact-field label=’Comment’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form]