Bir süredir göğüslediğimiz ekonomik krizin en ağır İngiltere’de hissedileceği tahminleri malumunuz. Geçen hafta bu krizin banka kredisiyle ev sahibi olanları kötü duruma sokmaktan daha ağır etkileri olacağı ve toplumsal çatışmaya yolaçacağının ilk örneklerini görmeye başladık. 22 rafineri ve enerji merkezinde çalışanlar, yabancı işçilerin istihdam edilmesine karşı eylemlere başladı.
Gerilim, ülkenin orta kuzey doğusunda, Lincolnshire’da, Fransız petrol şirketi Total’e ait bir rafineri inşasında sözleşme gereği yabancı işçilerin istihdam edilecek olması. Hikaye biraz karışık. Elden ele devredilen rafineri inşa ihalesi önce Amerika Jacobs şirketine verildi. Daha sonra Jacobs, projenin bir kısmını İtalyan fırması IREM’e ihale etti. IREM’in sözleşmesine göre 2009 yılında tamamlanması gereken projede halihazırda ellerinde bulunan kadrolu İtalyan ve Portekizli elemanların çalışacağı ortaya çıkınca olay çıktı. Projede yaklaşık 100 yabancı işçi çalışıyor ve bu sayının toplamda 400’e çıkması bekleniyor. Total’e göre halihazırda 1000 kadar İngiliz işçi de projede çalışmakta.
Meselenin özünde Gordon Brown’ın, başbakan olduğunda yaptığı talihsiz bir vaat yatıyor. Brown, 2007’de ‘Britanya işleri Britanyalılara’ diyerek, bu yönde desteksiz bir atış yapmıştı. Desteksiz atış çünkü ülkenin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girdiği 1973 yılından bu yana işverenlerin AB içinde istihdam ve işçi kaydırmaları açısından herhangi bir ulusal sınırlamanın olamayacağı biliniyor. AB’nin doğu Avrupa genişlemesi sırasında geçici sınırlamalar konulmuşsa da bunlar genel kuralın değiştiği anlamına gelmiyor.
Gordon Brown ve İşçi Partisi için kriz ortamında yükselen yabancı düşmanlığına paralel olarak bu tarz sözler verilmesi kısa vadede seçmenlerin gözünü boyasa da uzun vadede ülke için ciddi tehdit oluşturuyor. Çalışma Bakanı McFadden, protesto grevlerinin yasadışı olduğunu ifade ederken, Gordon Brown ise insanların iş bulmaları için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti. Lord Mandelson ise korumacılığın, krizi buhrana çevireceğini belirterek protestolara set çekmek istedi.
Bazı sendikalar, grevlerin AB yasaları çerçevesinde dayanağının olmadığını bilmelerine karşın duruma sempatiyle yaklaştıklarını ifade ettiler. Yine her zaman vurguladığım karşılıklılık durumunu hatırlamakta fayda var. AB içinde ve dışında işçi hareketleri genelde iki yönlü. Bazı dönemlerde İngiltere’den başka ülkelere gidip çalışanlar daha fazla olurken bazı dönemlerde de tersi olabiliyor. Sendikaların genel olarak işsizliğe karşı siyaset ve eylem yapması muhakkak ki önemli, ancak bu siyaseti yabancı düşmanlığı üzerinden geliştirmek, uluslararası işçi hareketine ağır bir darbe olacaktır.
Tarihsel deneyim kriz dönemlerinde uluslararası göç baskısının arttığını ve eşzamanlı olarak da göç alan ülkelere girişin sınırlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda da yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın arttığını görüyoruz.
İngiltere pek tabii ki bunlardan azade değil. Milliyetci Cephe, Bağımsızlık Partisi gibi bazı siyasi partilerin çabucak bu tarz protestoların kuyruğuna takılması anlaşılabilir. Ancak sorumluluk ve sağduyu sahibi çevrelerin bu tarz yabancı düşmanlığı eksenli grevlerin ve takip edecek olası şiddet olaylarının önüne geceçek politikalar ve söylemler geliştirmesi zorunlu.
Lincolnshire’da Portekizli işçilere saldırı, Lisbon’da İngiliz işçilere saldırıyı tetikleyebilir. Avrupa genelinde bu tarz bir siyasetin gelişmesi AB yi savaş alanına çevirme potansiyeline sahip. Bu tarz bir kamplaşmada ‘Kasımpaşa tipi’ muhalefetin de neler yapabileceğini unutmamak gerek. Sonuç her zaman ‘bi daha da gelmem buralara’ biçiminde tezahür etmeyebilir. Ne de olsa ‘linçperver’ bir millet olduğumuzun kanıtları ortada.
Sendika proje kapsamında yaratılan işlerin yüzde 50’sinin İngilizlere verilmesini talep etti ve şirket de kabaca bu talebe karşılık gelen bir teklif getirdi. Bunun protestoları tamamen sona erdirip erdirmeyeceğini kestirmek zor ama bir takım taşları yerinden oynatacağı kesin. Avrupa Birliği bir kez daha sorgulanacak.
İngiltere’de son 20 yılın en soğuk kışını yaşadığımız bu günlerde, umarım bu rafineri grevleri zaten sevimsizleşen yabancı düşmanlığı ortamını daha fazla germeden sonuçlanır. Sendikalara da bu gemide İtalyan, Portekiz ve diğer ülkelerin işçileriyle birlikte seyrettiğimizi bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
Geçen hafta İtalya’da yakılan Hintli göçmenlerin de vebalinin hepimizin boynuna olduğunu unutmamak gerek.
Gerilim, ülkenin orta kuzey doğusunda, Lincolnshire’da, Fransız petrol şirketi Total’e ait bir rafineri inşasında sözleşme gereği yabancı işçilerin istihdam edilecek olması. Hikaye biraz karışık. Elden ele devredilen rafineri inşa ihalesi önce Amerika Jacobs şirketine verildi. Daha sonra Jacobs, projenin bir kısmını İtalyan fırması IREM’e ihale etti. IREM’in sözleşmesine göre 2009 yılında tamamlanması gereken projede halihazırda ellerinde bulunan kadrolu İtalyan ve Portekizli elemanların çalışacağı ortaya çıkınca olay çıktı. Projede yaklaşık 100 yabancı işçi çalışıyor ve bu sayının toplamda 400’e çıkması bekleniyor. Total’e göre halihazırda 1000 kadar İngiliz işçi de projede çalışmakta.
Meselenin özünde Gordon Brown’ın, başbakan olduğunda yaptığı talihsiz bir vaat yatıyor. Brown, 2007’de ‘Britanya işleri Britanyalılara’ diyerek, bu yönde desteksiz bir atış yapmıştı. Desteksiz atış çünkü ülkenin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girdiği 1973 yılından bu yana işverenlerin AB içinde istihdam ve işçi kaydırmaları açısından herhangi bir ulusal sınırlamanın olamayacağı biliniyor. AB’nin doğu Avrupa genişlemesi sırasında geçici sınırlamalar konulmuşsa da bunlar genel kuralın değiştiği anlamına gelmiyor.
Gordon Brown ve İşçi Partisi için kriz ortamında yükselen yabancı düşmanlığına paralel olarak bu tarz sözler verilmesi kısa vadede seçmenlerin gözünü boyasa da uzun vadede ülke için ciddi tehdit oluşturuyor. Çalışma Bakanı McFadden, protesto grevlerinin yasadışı olduğunu ifade ederken, Gordon Brown ise insanların iş bulmaları için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti. Lord Mandelson ise korumacılığın, krizi buhrana çevireceğini belirterek protestolara set çekmek istedi.
Bazı sendikalar, grevlerin AB yasaları çerçevesinde dayanağının olmadığını bilmelerine karşın duruma sempatiyle yaklaştıklarını ifade ettiler. Yine her zaman vurguladığım karşılıklılık durumunu hatırlamakta fayda var. AB içinde ve dışında işçi hareketleri genelde iki yönlü. Bazı dönemlerde İngiltere’den başka ülkelere gidip çalışanlar daha fazla olurken bazı dönemlerde de tersi olabiliyor. Sendikaların genel olarak işsizliğe karşı siyaset ve eylem yapması muhakkak ki önemli, ancak bu siyaseti yabancı düşmanlığı üzerinden geliştirmek, uluslararası işçi hareketine ağır bir darbe olacaktır.
Tarihsel deneyim kriz dönemlerinde uluslararası göç baskısının arttığını ve eşzamanlı olarak da göç alan ülkelere girişin sınırlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda da yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın arttığını görüyoruz.
İngiltere pek tabii ki bunlardan azade değil. Milliyetci Cephe, Bağımsızlık Partisi gibi bazı siyasi partilerin çabucak bu tarz protestoların kuyruğuna takılması anlaşılabilir. Ancak sorumluluk ve sağduyu sahibi çevrelerin bu tarz yabancı düşmanlığı eksenli grevlerin ve takip edecek olası şiddet olaylarının önüne geceçek politikalar ve söylemler geliştirmesi zorunlu.
Lincolnshire’da Portekizli işçilere saldırı, Lisbon’da İngiliz işçilere saldırıyı tetikleyebilir. Avrupa genelinde bu tarz bir siyasetin gelişmesi AB yi savaş alanına çevirme potansiyeline sahip. Bu tarz bir kamplaşmada ‘Kasımpaşa tipi’ muhalefetin de neler yapabileceğini unutmamak gerek. Sonuç her zaman ‘bi daha da gelmem buralara’ biçiminde tezahür etmeyebilir. Ne de olsa ‘linçperver’ bir millet olduğumuzun kanıtları ortada.
Sendika proje kapsamında yaratılan işlerin yüzde 50’sinin İngilizlere verilmesini talep etti ve şirket de kabaca bu talebe karşılık gelen bir teklif getirdi. Bunun protestoları tamamen sona erdirip erdirmeyeceğini kestirmek zor ama bir takım taşları yerinden oynatacağı kesin. Avrupa Birliği bir kez daha sorgulanacak.
İngiltere’de son 20 yılın en soğuk kışını yaşadığımız bu günlerde, umarım bu rafineri grevleri zaten sevimsizleşen yabancı düşmanlığı ortamını daha fazla germeden sonuçlanır. Sendikalara da bu gemide İtalyan, Portekiz ve diğer ülkelerin işçileriyle birlikte seyrettiğimizi bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
Geçen hafta İtalya’da yakılan Hintli göçmenlerin de vebalinin hepimizin boynuna olduğunu unutmamak gerek.
* This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/irkci-film-islamci-tehdit-ve-saskinlik-12080.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.
[contact-form][contact-field label=’Name’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’Email’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Website’ type=’url’/][contact-field label=’Comment’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form]