Hayatın iklim ve kültüre endeksli bir hızı var diye düşünüyorum. Bazı yerlerde daha yavaş akıyor ve bazı yerlerde dört nala koşuyor. Abbas Kiorastami’nin filmleri gibi neredeyse durur bazı yerlerde. Benim Londra-Türkiye hattında gözlemlediğimde bu tür bir hız farkı. Bunun tabii ki bireysel kaynakları da var. Ya da belki herkes hızına göre bir iklim ve mekan seçiyor yaşamak için. “Acele etmezsen her şeye vakit bulursun” deyişi de hıza karşı bir söz.
Bunun deyişin kökenini açıkçası bilmiyorum. Google, haiku, bing ve diğer arama motorları ‘böyle bişi yok’ diyor. Büyük ihtimal ben uydurdum ya da bunun kökeni 1990’lara Bilkent’teki dostlara gidiyor. Yaklaşık 20 yıldır da bunun promosyonunu yapıyorum şu veya bu şekilde. Üzerine öyle çok uzun uzun kafa yormuş ve felsefesini yapmış değilim. Genel olarak tanıdıklarımın hoşuna giden bir deyiş. Dostlardan bu deyişin kökenine dair yardım edebilecek olanlar varsa lütfen irtibata geçsinler.
Bu deyişin benim ve duyanların da hoşuna gitmesinin altında bu hızdan duyulan rahatsızlık var sanıyorum. Yani ‘acele etmezsen her şeye vakit bulursun’u kendime şiar edinmiş de hayatımı ona göre yaşıyor sayılmam. Korkunç bir harala gürele içinde yaşıyoruz. Hep bir yerlere yetişmeye, bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz.
Favori kelimelerimizden biri “deadline”. Bunun tam Türkçesi nedir bilmiyorum. Duruma göre son gönderi tarihi, başvuru tarihi, son kabul tarihi ve saati ve benzeri anlamlarda kullanılıyor.
Bu “deadline” ağı içerisinde sistematik bir şekilde tüketiyoruz önümüze gelen her şeyi. Üretiyoruz ya da. İşe giderken ilk treni, akşam eve dönerken son metroyu, şu uçağı bu otobüsü… sürekli yakalamaya çalışıyoruz. Yakalıyoruz da. Akademik kurulların tarihleri, fatura ödeme tarihleri, itiraz tarihleri, başvuru tarihleri… hepsini yakalıyoruz.
Dijital devrim pek çok yeni olanak yarattı ve iletişimin sınırlarını genişletti. Ancak aynı zamanda da çabuk tüketimi her şeyin önüne geçirdi. Pek çok araştırma yapılıyor internet kullanım davranışları üzerine. En yaygın özelliklerden birisi, bir kez ziyaret ettiğimiz siteye bir daha dönmememiz. Ya da ana sayfadan daha öteye geçmememiz. Hep aceleci davranışlar. Mecburuz da buna çünkü vaktimiz yok daha fazlasına. Çeşitli dahiyane projeler geliştiriliyor. 1 dakika filmler, tek sayfa kitaplar… derinliksiz ama daha çok. Her şeye skora yönelik çünkü. Bunu da henüz yeterince sorgulamadık. Tartışma henüz emekleme aşamasında. ‘Durdurun dünyayı inecek var’ mı diyeceğiz yoksa başka yollar bulup derinliğin keyfini yaşatmaya mı çalışacağız?
Şimdi yine ‘acele etmezsen her şeye vakit bulursun’ diyebilir miyiz?
Evet çünkü bu deyişin tatbiki imkânsız görünebilir. İmkansız mı bilmiyorum açıkçası. Ama imkânsız göründüğü durumda da bunu diyebiliriz. Çünkü imkânsız ya da değil insana olumlu bir duygu veriyor. Bunu bir uyarı gibi de düşünebiliriz. Durmak ve düşünmek, durup soluklanmak için bir uyarı. Ya da hayatın anlamını sorgulamak için bir uyarı. Sonuçta “her şey” gibi sonsuz çoklukta birey olarak bizim iktidarımızın esamesi okunmaz.
Ancak acele etmezsek belki de hem yaptıgımız, yaşadığımız şeylerin keyfine varabiliriz hem de öncelik sıralamamız değişip kısalarak mümkün hale getirir her şeyi.
Birisinden duyduğumu hatırlıyorum böyle bir şeyi. Acele etmez, doğal akışına bırakırsan hem daha çok hem doya doya yaşarsın manasında. Belki bu ağırdan alma, daha doğrusu acelesizlik kendiliğinden bir verimlilik artışı da getirir. Böylece hem yaşamdan daha çok keyif almak mümkün hem de etrafımızdakilere olumlu etki yapmak.
İngilizce’de benzer anonim bir deyiş var: “Acele edip tam zamanında varabilirdim ancak bir kaç dakika geç kalıp yolculuğun keyfini çıkarmayı tercih ederim.”
Uzun sözün kısası bu benim deyişte bir bilgelik var: acele etmezseniz her şeye vakit bulursunuz…
İyi pazarlar ve bol şanslar.
Bunun deyişin kökenini açıkçası bilmiyorum. Google, haiku, bing ve diğer arama motorları ‘böyle bişi yok’ diyor. Büyük ihtimal ben uydurdum ya da bunun kökeni 1990’lara Bilkent’teki dostlara gidiyor. Yaklaşık 20 yıldır da bunun promosyonunu yapıyorum şu veya bu şekilde. Üzerine öyle çok uzun uzun kafa yormuş ve felsefesini yapmış değilim. Genel olarak tanıdıklarımın hoşuna giden bir deyiş. Dostlardan bu deyişin kökenine dair yardım edebilecek olanlar varsa lütfen irtibata geçsinler.
Bu deyişin benim ve duyanların da hoşuna gitmesinin altında bu hızdan duyulan rahatsızlık var sanıyorum. Yani ‘acele etmezsen her şeye vakit bulursun’u kendime şiar edinmiş de hayatımı ona göre yaşıyor sayılmam. Korkunç bir harala gürele içinde yaşıyoruz. Hep bir yerlere yetişmeye, bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz.
Favori kelimelerimizden biri “deadline”. Bunun tam Türkçesi nedir bilmiyorum. Duruma göre son gönderi tarihi, başvuru tarihi, son kabul tarihi ve saati ve benzeri anlamlarda kullanılıyor.
Bu “deadline” ağı içerisinde sistematik bir şekilde tüketiyoruz önümüze gelen her şeyi. Üretiyoruz ya da. İşe giderken ilk treni, akşam eve dönerken son metroyu, şu uçağı bu otobüsü… sürekli yakalamaya çalışıyoruz. Yakalıyoruz da. Akademik kurulların tarihleri, fatura ödeme tarihleri, itiraz tarihleri, başvuru tarihleri… hepsini yakalıyoruz.
Dijital devrim pek çok yeni olanak yarattı ve iletişimin sınırlarını genişletti. Ancak aynı zamanda da çabuk tüketimi her şeyin önüne geçirdi. Pek çok araştırma yapılıyor internet kullanım davranışları üzerine. En yaygın özelliklerden birisi, bir kez ziyaret ettiğimiz siteye bir daha dönmememiz. Ya da ana sayfadan daha öteye geçmememiz. Hep aceleci davranışlar. Mecburuz da buna çünkü vaktimiz yok daha fazlasına. Çeşitli dahiyane projeler geliştiriliyor. 1 dakika filmler, tek sayfa kitaplar… derinliksiz ama daha çok. Her şeye skora yönelik çünkü. Bunu da henüz yeterince sorgulamadık. Tartışma henüz emekleme aşamasında. ‘Durdurun dünyayı inecek var’ mı diyeceğiz yoksa başka yollar bulup derinliğin keyfini yaşatmaya mı çalışacağız?
Şimdi yine ‘acele etmezsen her şeye vakit bulursun’ diyebilir miyiz?
Evet çünkü bu deyişin tatbiki imkânsız görünebilir. İmkansız mı bilmiyorum açıkçası. Ama imkânsız göründüğü durumda da bunu diyebiliriz. Çünkü imkânsız ya da değil insana olumlu bir duygu veriyor. Bunu bir uyarı gibi de düşünebiliriz. Durmak ve düşünmek, durup soluklanmak için bir uyarı. Ya da hayatın anlamını sorgulamak için bir uyarı. Sonuçta “her şey” gibi sonsuz çoklukta birey olarak bizim iktidarımızın esamesi okunmaz.
Ancak acele etmezsek belki de hem yaptıgımız, yaşadığımız şeylerin keyfine varabiliriz hem de öncelik sıralamamız değişip kısalarak mümkün hale getirir her şeyi.
Birisinden duyduğumu hatırlıyorum böyle bir şeyi. Acele etmez, doğal akışına bırakırsan hem daha çok hem doya doya yaşarsın manasında. Belki bu ağırdan alma, daha doğrusu acelesizlik kendiliğinden bir verimlilik artışı da getirir. Böylece hem yaşamdan daha çok keyif almak mümkün hem de etrafımızdakilere olumlu etki yapmak.
İngilizce’de benzer anonim bir deyiş var: “Acele edip tam zamanında varabilirdim ancak bir kaç dakika geç kalıp yolculuğun keyfini çıkarmayı tercih ederim.”
Uzun sözün kısası bu benim deyişte bir bilgelik var: acele etmezseniz her şeye vakit bulursunuz…
İyi pazarlar ve bol şanslar.
* This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/acele-etmezsen-her-seye-vakit-bulursun-12136.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.
[contact-form][contact-field label=’Name’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’Email’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Website’ type=’url’/][contact-field label=’Comment’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form]