Kapitalizmin sonu

Türkiye ve diğer gelişmekte olan piyasalarda henüz o kadar elzem bir biçimde hissedilmiyor belki ama bu kredi krizi ve ekonomik gerileme beklentisi İngiltere’de taşları yerinden oynatacak gibi. Hükümet Northern Rock’ı kurtardıktan sonra geçen hafta da batan bankalar listesine eklenmek üzere olan Halifax’ı Lyods bankasına devrederek günü kurtarmaya çalıştı. Bu anlaşma henüz tamamlanmış değil. Halifax İngiltere’de en büyük uzun vadeli ev kredisi sağlayan banka. Dolayısıyla herkesi biraz etkileyen bir durum. İtiraf edeyim, bu bankaya bir miktar borçlu biri olarak ‘banka battı, acaba bizim borçlara da sünger çekilir mi diye içimden geçirdim.
Geçen anlattığım parti konferansları sezonuna da bu kriz damgasını vurdu. Geçen hafta İşçi Partisi’nin konferansından sonra bu hafta da Muhafazakar Parti bu krizi nasıl çözemeyeceklerini anlattı. Tabii kriz geliştikçe ve Amerikan Temsilciler Meclisi kurtarma operasyonlarına hayır dedikçe muhabbetin rengi değişmeye başladı. Kapitalist gelişmenin dalgaları ekolünden arkadaşlar mutlaka bu krize de bir yer bulacaklardır model içerisinde. Ama muhabbete bir güzel tat geldi son günlerde. Amerika’da Cumhuriyetçiler, İngiltere’de Brown ‘sosyalist’ olmakla suçlanmaya başladı. Muhafazakâr, liberal bir takım köşe yazarları ‘kapitalizmin sonu mu geldi’ diye sormaya başladı.
Arada acımasızlar da çıkabiliyor. Bazıları Londra’da finans sektöründe çalışan ve ortalamaların çok üzerinde kazanan bankacılar işsiz kaldığında açıkça sevindiler. Bu insanların kapının önüne konup işsiz kalmaları ile benim keyif aldığım şey farklı. Geçici olduğunu bilsek bile, kapitalizmin bu krizin altından kalkacağından neredeyse emin olsak bile ‘pazarın bir daha serbest olamayacağını’ ve bankaların ABD ve İngiltere’de ulusallaştırılmasını izlemek hiç değilse güzel bir bilim kurgu film izlemek kadar keyifli geliyor.
Bu karmaşa içinde birileri de hükümetlere banka kurtarmaya son verin dese çok güzel olacak. Çünkü öyle bir hava yaratılıyor ki sanki bankalar kurtarılınca hepimiz kurtulacagız. Kredi ile ev sahibi olanların nüfusun çoğunluğunu oluşturan İngiltere’de, bu kriz çok büyük bir kesimi mülksüzleştirdi bile. Banka kredisi ile alınmış evler son bir yılda yüzde 12 değer kaybetti. Dolayısıyla oturduğu evi uzun vadeli borçlanarak almış olanlar hem peşin ödediklerini batan bankalara kaptırmış oldular hem de ipotekli mülk için borçlu duruma düştüler. Bu durumda, tek kârlı çıkan, depositi aldığı yetmiyormuş gibi bir de batan bankayı hükümete satan finans kuruluşları oluyor. Sheffield’dan hemşerim rockçı Jarvis Cocker bunu yapan İşçi Partisi hükümetinin ‘pezevenk rolü’ oynamasından utandığını belirtirken, diğerleri daha derin korkular taşıyor.
Respect Partisi eşbaşkanı ve Birmingham belediye meclisi üyesi Salma Yaqoob, hükümetin kurtarma operasyonlarını örtbas etmek için ırkçılığı körükleyeceğinden korkuyor. İşçi Partisi eski bakanlarından asırlık Tony Benn, 1929 Büyük Buhranı’nın antisemitizmi körüklediği gibi bu krizin de günah keçileri yaratabileceğinden duyduğu kaygıyı belirtiyor. Umarız ikisinin öngörüsü de gerçekleşmez.
Eski Londra belediye başkanı ve şimdilerde biraz ‘Çinci’ olan Ken Livingston ise maalesef bunun kapitalizmin sonu olmayacağını ama Çin’in örnek alınması gerektiğini söylüyor. Burada parantez açalım, Ken Livingston’a seçimleri kaybettikten sonra İstanbul’dan da belediyecilik-şehircilik üzerine danışmanlık yapması için teklif götürülmüş. Çin ekonomisi konusunda AKP’lilere de diyecek bir iki sözü vardır herhalde. Sosyalist sinemanın ünlü yönetmeni Ken Loach ise serbest piyasanın çözüm olmadığının kanıtı olduğunu ileri sürdüğü bu krize karşı solu sesini yükseltmeye çağırıyor ve basının bu sese kulağını tıkadığından yakınıyor. En azından BirGün dinliyor sevgili Ken.
Bence noktayı George Galloway koydu. Respect partisi milletvekili, alternatif politikalar geliştirmek ve sesini duyurabilmesi için solun önce ‘ölü Rusları’ tartışmayı bırakıp normal insanların anlayacağı bir dille konuşmayı öğrenmesi gerektiğini söyledi. Galloway bu dile en yakın kişilerden biri ama krizin nasıl evrileceğinden de emin değil. Kısmen Wall Street’in sosyalist bankerleri ve George Bush’un komünistleri karar verecek buna ve göreceğiz.
Ne alaka demeyin, yazmadan geçemeyeceğim. Bu kriz gündemi içinde İşçi Partisi konferansın hemen ardından ilginç bir plan açıkladı. Umarım bu, Selma Yaqoob ve Tony Benn’in korkularını destekler bir gelişme değildir.
Northern teröre karşı kimlik kartı! Tabii yaa! Hiç birimiz bunu akıl edememiştik. Vampir filmlerindeki haçlar gibi kimlik kartını göstereceğiz ve hop, anında bütün tehditler kayboluverecek.
İngiltere’de yıllardır tartışılan ‘kimlik kartı’ uygulaması geçen hafta başladı. İçişleri bakanı Jacqui Smith pembe ve mavi tonlardan oluşan ve üzerinde Avrupa Birliği haritası olan kartları basına tanıttı. 8 ayrı kişisel bilgi kayıtlı olacak çipli kartlarla ilgili en büyük eleştiri parmak izi alınması. Ancak Smith, bütün itirazlara karşı kartları ortaya serdi.
Kasım ayında başvuruların başlayacağı kimlik kartlarının herkese ulaşması 6 yıl alacak. Türkiye gibi pek çok AB ülkesinde zaten kimlik kartı uygulaması mevcut. Bu kartların ne işe yaradığı da tartışmalı. İngiliz İçişleri Bakanlığı’nın gerekçelerine de bakacağız. Ama asıl sorunlu kısım uygulamanın planlaması: ilk olarak kimlik kartları göçmen işçilerin ailelerine verilecek! Bunu şu gerekçeyle birlikte düşünün: kimlik kartları örgütlü suç ve terörizmi önlemede yardımcı olacak. Başka faydaları da olacak tabii mesela kimlik hırsızlığı, kaçak istihdam… aklınıza ne gelirse. İkinci etapta ise yabancı işçilere verilecek. Ondan sonra ‘terörist olma olasılığı yüksek’ kesimlerle devam edilecek.
İçişleri bakanı, bu uygulamanın yabancıları hedef aldığını, yabancıların suçlu ilan edildiğini soran gazetecilere yok öyle bir şey dedi. Eminim, hepimiz inandık! İç politikadaki sağcı iklimin etkisiyle bu tarz adımlar atıldığını ortada. Kimlik uygulamasının hiçbir sorunu çözemeyeceği de diğer ülkelerden kolayca görülebilir.
Serbest piyasa kapitalizmi kıvranırken yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve azınlık düşmanlığından uzak bir hafta dileğiyle.

*This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/kapitalizmin-sonu-12061.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.
[contact-form][contact-field label=’Name’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’Email’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Website’ type=’url’/][contact-field label=’Comment’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form]

Scroll Up